bugün

entry'ler (141)

ateistlerin her şeyi tesadüfle açıklaması

tek istisnasının olduğu önermedir. bazı olayları * ne tesadüfle ne evrimle ne de yaradılışla açıklayabilmiştir bilim insanları.

yalnızlığın yanında iyi gidebilecek şeyler

Yalniz kalmayin yaninizda daima bi buyuk bulunsun.

sevmek

güzel ve efendi gibi görülen karşı tarafın fahişe olduğunu görseniz bile yine güzel ve efendi sandığınız durumdur aşk. neyin görüleni algılamaya başlayınca iş işten çoktan geçmiştir. sonrası (bkz: acı).

habil ile kabilin çocukları kimden oldu

hepimiz ademden gelmeysek eğer o zaman onların çocukları da ademdendir.

fikir muhendisi fikri

derslere girmeden, ezberle mühendis olmuş orda burda diplomam var diyen fikir nedir bilmeyen yazardır.

ben bu yazıyı sana yazdım

hayat sana güzeldi şans yüzüne gülünce
sanma aklın başında böyle dara düşünce...

vücudunuzda santimetre kareye düşen kıl sayısı

Vücudunuzda santimetre kareye düşen kıl sayısı, bir şempanzeninkiyle aynıdır.

Aslında insan türü için yapılan "Çıplak Maymun" ya da "Çıplak insansı Maymun" benzetmeleri tam olarak doğru değildir; çünkü aslında "çıplak" değiliz. Kıl kökü ve üretilen kıllar bakımından hemen hemen en yakın yaşayan kuzenimiz şempanze kadar kıllıyız. Üstelik bu, erkekler için de, kadınlar için de aynen geçerlidir.

Ancak görseldeki Dünya'nın en kıllı adamı olarak geçen Yu Zhenhuan bir yana, neden bir şempanze kadar kıllı gözükmüyoruz? Çünkü bizim kıl köklerimizin yapısı evrimsel süreçte oldukça körelmiş ve kıl yapımız da ciddi miktarda incelmiştir. Dolayısıyla yeterince ışık yansıtamayacak kadar ince ve kısa olan bu kıllar, dışarıdan bakıldığında görülemezler. Ancak güçlü bir mikroskop ve hatta büyüteç altında, vücudunuzun tamamının kıllarla kaplı olduğunu görebilirsiniz.

Hayvanlar Alemi'nin en garip türlerinden insana dair bir garip gerçek daha...

Not: Zhenhuan'ın sahip olduğu genetik bir mutasyondan ötürü kılları kalın ve uzun bir biçimde çıkmakta ve normalde, kıllı olsaydık yaklaşık olararak neye benzeyeceğimiz görülmektedir. Zhenhuan'ın vücudunun çok büyük bir kısmı, bu şekilde kalın kıllarla kaplıdır.

görsel

yazarların şu anki ruh hallerini anlatan şiirler

(#18558540).

mythbusters ekibinin yaptığı ilginç deneyler

1-) Elektrik teline işersek elektrik çarpar mı?

Yapılan kapsamlı deney sonucunda Mythbusters ekibi bu soruya kesinlikle “Evet” cevabını verdi. Cansız bir maken üzerinde yapılan deneyde manken birkaç litre idrar ile ıslatıldı ve elektriğe bağlandı. Sonuç: manken elektrik çarpması sonucu kömürleşti.

2-) Göğüslere takılan silikonlar yüksek veya alçak hava basıncında patlar mı?

Estetik ameliyatlar ile göğüslere takılan silikonlar yüksek veya alçak basınç uygunlandığında patlayıp patlamadığını test etmek için birçok farklı çevre ve hava koşulunu deneyen Mythbusters bu silikonların birçok farklı çevre koşuluna uygun üretildiği için patlamayacağını kanıtladı.

3-) Gökdelenden üst katında aşağı atılan bir bozuk para birisinin kafasına gelirse ölür mü?

Yapılan test ve deneyler sonucu bir bozuk paranın silah bile çıksa insan derisinin içine giremeyecği bundan dolayıda ölüme neden olamayacağı açıklanmıştır. Fakat feci şekilde yaralanmaya yol açacağı tespit edilmiştir.

4-) Şimşek çaktığı sırada cep telefonu ile konuşan birini elektrik çarpar mı?

Ekibin yaptığı sıradışı deneyde kuklaya 200 bin voltluk elektrik akımı verildi. Sonuç ise kesinlikle şimşek çaktığı bir havada cep telefonu ile konuşan birini elektrik çarpacağı çıktı.

5-) Tavanlara takılan pervanelerden biri dönerken yerinden fırlasa bir insanın başını keser mi?

Dönen pervaneler üzerinde birçok deney yapan Mythbusters ekibi pervanenin son hızda bile döndüğünde bile zarar vermeyeceğini kanıtlamıştır.

6-) Balıkların hafızası gerçekten 3 saniye midir?

Bu konu üzerinde uzun bir çalışma yapan Mythbusters ekibi bir takım testleri tabi tuttukları balıkları uzun bir süre sonra benzer testlere tabi tutarak hafızalarını ölçtüler. Sonuç balıkların hafızasının 3 saniye olmadığını hatta oldukça güçlü hafızalarını olduğunu ortaya çıktı.

7-) Benzin istasyonlarında cep telefonu ile konuşursak patlama olur mu?

Cep telefonları statatik elektrik birimini keserler ve benzini tutuşturmazlar. Cep telefonu ile sürekli arabaya girip çıkarsanız düşük bir ihtimalde olsa patlamaya neden olabilirsiniz. Mythbuster ekibinin bilimsel olarak yaptığı araştırma bu soruya “Hayır” cevabını veriyor.

aldattıktan sonra barışmak isteyen sevgili

(#19107306).

eski sevgiliyle barışmak

eski sıfatının can yaktığı durumlardan biridir.hele bir de kalbinizi çatır çutur kırarak gittiyse ve hala beklemekteyseniz üstüne üstelik uzun bir birlikteliğiniz varsa bu da yetmezmiş gibi bir de o sizin ilk göz ağrınızsa o sizi s*kmeye devam eder siz de onu sevmeye. unutamazsınız. beklersiniz beklersiniz beklersiniz. geri döner bir daha döner belki belki bir sefer daha döner ama her seferinde kalbinizi parça pinçik ederek döner.

ha bi de tavuk döner. *

ben bu yazıyı sana yazdım

gün gelir gün geçer
derman eken dert biçer
aşk kandili yandı mı
gün batımı denk geçer...

kişinin 40 yaşındaki haline sorular

o son arabayı sollamayacaktın.

(bkz: o şimdi merhum)

yaran zaytung haberleri

--spoiler--
Galatasaray'ın Schalke Galibiyetini Fırsata Çevirip Araya iki Kanun Değişikliği Bile Sıkıştıramayan Kabine Üyelerine Başbakan'dan Sert Çıkış

Dün gece Galatasaray'ın Almanya deplasmanında elde ettiği tarihi zafer tüm Türkiye'yi sokaklara dökerken, ülkedeki zafer sarhoşluğunu bu kez değerlendiremeyen Hükümet cephesinde sert rüzgarlar esiyor. Maçın hemen ardından kurmaylarını toplayan Başbakan Erdoğan'ın "insan şu arada hiç değilse bir iki yasa değişikliği yapar, olmadı zam paketi falan geçirir. Resmen ayakta uyuyorsunuz" şeklinde sert çıktığı konuşmasında, özellikle Galatasaray'ın turu geçebileceğini öngöremeyen Spor Bakanı Suat Kılıç'a yüklendiği öğrenildi.

Başbakan'dan fırça

Şampiyonlar liginde çeyrek finale kalarak bir kez daha Türkiye'nin gururu olan Galatasaray'ın başarısı hükümet nezdinde de geniş yankı uyandırdı. Maçtan hemen sonra Galatasaray'ı tebrik eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, zaferi doğru kullanamayan kabine üyeleriyle de gergin bir toplantı yaptı. Türkiye'nin son aylarda böylesi bir başarıya hasret kaldığını ve hazır ülkenin ilgisi dağılmışken, bunun en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiği kaydeden Erdoğan, "Yahu, bazen gündem değişsin diye neler yaptığımız ortada. Bakan arkadaşlarım olsun milletvekillerimiz olsun mikrofonlara ne diyeceklerini şaşırdılar amma ve lakin, ayda yılda bir böyle güzel bir top ayağımıza kadar geliyor.. Bize sadece dokunmak kalıyor, biz napıyoruz? Öyle hakem gibi seyrediyoruz. Yazıklar olsun..." diyerek yaşadığı hayalkırıklığını ortaya koydu.

Bakan Kılıç: "Benim kuponum bile yattı"

Başbakan'ın bu çıkışının ardından mahçup bir şekilde söz alan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ise, Galatasaray'ın Almanya'dan tur atlayarak döneceğine hiç ihtimal vermediklerini belirtirken, "Bu işler biraz da şans meselesi. Biz Hamit'in o direkleri geçebileceğini tahmin edemedik" diyerek günah çıkarttı. TT Arena'da oynanan ilk maçın ardından kabine olarak rehavete kapıldılarını da itiraf eden Spor Bakanı, "iddaa'nın bile Galatasaray'a verdiği oran 4.30. Benim kendi oynadığım kupon sırf bu maçtan yattı. Bu şartlarda hangi yasayı, hangi zam paketini geçirmeye kalksak büyük risk olurdu, elimizde patlayabilirdi" ifadelerine yer verdi.

"Önümüzdeki maçlara bakacağız..."

Bakan Kılıç, Galatasaray'ın ilerleyen turlardaki maçlarına tüm kabine olarak çok daha ciddi hazırlanacaklarının da sözünü verirken, riskleri azaltmak adına bahisseverlerin yakından tanıdıkları Fikret Engin ve Murat Özarı gibi isimlerle temasa geçeceklerini ve TT Arena'nın zemin sorununun çözülmesi için bizzat kendisinin devreye gireceğini açıkladı.

Suat Kılıç'ın açıklamalarının ardından bir nebze sakinleşen Başbakan Erdoğan, "Neyse artık, bu maçı unutup önümüze bakacağız. Görüyorsunuz işte, şansın ne zaman ayağımıza geleceği hiç belli olmuyor." diyerek, acil durumlar için her zaman hazırda bi iki kanun değişikliği bulundurulması konusunda kabineden söz aldı. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın, "Galatasaray bundan sonraki turlarda elense bile Avrupa'nın en iyi 8 takımından biri olmasından kesin bir şeyler çıkarırız" teminatıyla morallerin daha da yükseldiği Bakanlar Kurulu toplantısı, "Nevizade Geceleri" marşının hep bir ağızdan söylenmesiyle sona erdi.

(Cipetpet Brüksel'den bildirdi)
--spoiler--

angry şakirt

bunların bir de gangnam şakirt türleri vardır. bir kaç ay önce diğer şakirtlerden evrimleştikleri söylenir. bu tür odtüde bilim düşmanı şavaş çığırtkanı tayyip pankartını taşıyan öğrencileri gangnam dansıyla protesto etmişlerdir. zira akılları bilime erişememekte daha.

(bkz: akp sivas gençlik kolları odtü protestosu)

kuantum dalgalanmaları ve belirsizlik

Bir balığın açısından evreni düşünmek, pek de kolay görünmeyebilir. Ancak konuyu ana hatlarıyla ele almamızı sağlayacak birkaç ipucunu bize sağlama olasılığı açısından, düşünülesi bir durumdur.

Gözlerimiz sürekli açık, zira biz bir balığız. Sürekli bizlerle etkileşim içinde olan su molekülleriyle ve deniz suyunda bulunması olası moleküllerle etkileşim halindeyiz. Durun bir dakika, bir balığın bunu ilk bakışta çıkarsaması, -eğer en az \'\'Homo sapiens model\'\' bir zekaya sahip olduğunu varsayarsak- çok zor. Bunu, sürekli bizlerle etkileşim halinde olan hava moleküllerinin ve havada bulunması olası moleküllerinin farkında olmayışımız durumundan hareketle çıkarabiliriz. Bizler için, odamızda, yeni aldığımız dolabımızı yerleştireceğimiz köşe, tam anlamıyla \'\'boş\'\'tur. Aynı durumun üzerinde düşünülebilir bir durum olduğunu, bizler, yarısı \'\'boş\'\' olan bardağı değerlendirirken de fark etmeliyiz.

Odamızın boş olduğunu düşündüğümüz köşesi, esasında (eğer fazla pasaklı ya da fazla titiz değilsek) standart bir odanın içerebileceği hava moleküllerini içerir; tıpkı odanın diğer köşeleri ve içindeki herhangi bir bölüm gibi. Dolabımızı köşesine yerleştirdikten sonra, söz konusu hava molekülleri artık ötelenmiştir. Onların yerine artık söz konusu köşede, bol karbonlu (belki biraz da silisli) bileşiklerden oluşan dolabımız durmaktadır. Ancak -her zaman değerlendirdiğimiz gibi- işin bir de atom altı boyutu vardır.

Acaba atom altı ölçekte de balıktan ve balıkla etkileşim içinde olan su moleküllerinden, dolabımızdan ve dolabımızla etkileşim içerisinde olan hava moleküllerinden başka figüranlar da olabilir mi? Cevap, yine her zaman olduğu gibi, evet. Esasında dolapla hava ortamı arasındaki sınır olan düzlem, yani dolap yüzeyi, bu figüranlar için pek de önemli görünmüyor. Zira onlar her yerde. Tüm evreni dolduruyor ve sürekli oluşup kayboluyorlar. Tüm evreni dolduran bu figüranlar, \'\'sanal parçacıklar\'\'. Acaba \'\'sanal\'\' sözüyle neyi anlatmak istiyor olabiliriz? Gerçeklik ve sanallık arasında belli bir skalanın olmadığı açıktır. Diğer bir deyişle, birşey ya gerçek, ya da değildir. Sanal parçacıklar bu bağlamda, biraz da anlaşılamamış bazı noktalar olduğunu ortaya koyar (tıpkı \'\'karanlık madde\'\' ifadesindeki \'\'karanlık\'\' sözcüğü gibi).




Dalgalanmaların Doğası ve Belirsizlik

Klasik fizikte yüklü cisimler, elektrik alanı aracılığıyla etkileşirler. Kuantum fiziğinde bu etkileşim, \'\'foton değiş tokuşu\'\' dediğimiz olayla beraber gerçekleşir. iki elektron, atağa kalkan bir futbol takımındaki oyuncuların paslaşması gibi, foton değiş tokuş eder. Topun, takım oyuncularının ayaklarına her çarpışında, oyuncuların topu hissetmesi gibi, her foton değiş tokuşu sonunda, elektronlar da bazı değişikliklere uğrar. Söz konusu dünya, kuantum dünyası olduğundan, buradaki değişiklikler daha geniş çaplıdır. Elektronun momentumundaki bir değişim, buna örnektir. Bunun yanında, bu değiş tokuşların sonucu, iki elektronun birbirini itmesidir. işte burada değiştirilen fotonlar, sanal parçacıklardır. Işığı taşıyan fotonlardan farkları ise, uzaydaki menzillerinin çok kısa olmasıdır. Diğer bir deyişle söz konusu fotonlar, uzun yol için gereken enerjiye sahip değillerdir. Buradaki sanal parçacıklar, kuantum alanını ödünç alıp, sonra geri veren parçacıklardır; tıpkı futbolcunun hareket eden ayağından ödünç aldığı momentumu, başka bir futbolcunun ayağına teslim eden top gibi.

Bunların yanında, bilim dünyasını yakından takip edenlerin aşina olabilecekleri bir sorun vardır: kütleçekiminin kuantum teorisini oluşturmak ya da diğer bir deyişle, kütleçekimini, kuantum teorisi ile birleştirmek. Bunu sorun yapan ise, bu sefer daha yüksek bir olasılıkla aşina olunabilecek \'\'belirsizlik ilkesi\'\'dir. Bu ilkenin bize ne söylediğinin üzerinden kısaca geçmek gerekirse, atom altı düzeyde ölçüm yaparken, ölçmek istediğimiz büyüklüklerin belirlilikleri arasında bir ödünleşim olduğunu belirtmek gerekir. Yani örneğin, bir elektronun hızını ve konumunu ölçmek istediğimizde, eğer konumu %64 kesinlikle ölçüyorsak, hızını %36\'lık bir belirlilikle ölçebiliriz. Bu ilkenin teorik ve deneysel bir sonucu da, yukarıdaki dolap ve balık analojilerinde hatırlamaya çalıştığımız gibi, uzayın aslında tamamen boş olmadığıdır. Eğer böyle olmasaydı, yani boş uzay tümüyle boş olsaydı, günlük hayatta deneyimlediğimiz tüm alanlar \'\'sıfır\'\' değerini alırlardı. Diğer bir deyişle, ışık gibi bir elektromanyetik alan ve Güneş\'in kütleçekim alanı gibi bir alan, kısaca olmazdı. Neyse ki, söz konusu boş uzay alanının değeri (boş olup olmaması durumu) ve zaman içerisinde değişimi, yukarıda açıkladığımız ödünleşim durumunu hatırlatır. Belirsizlik, söz konusu büyüklüklerden birini ne kadar kesinlikle biliyorsak, diğerini de o kadar belirsizlikle bilebileceğimizi söylüyordu. Buradan hareketle, boş uzaydaki herhangi bir alanın tam olarak \'\'sıfır\'\' değerine sabitlendiğini varsayarsak, söz konusu alan, belirsizlik ilkesine uymayan ve tamamen bilinebilir, yani kesin olan bir konum değerine (sıfır), bunun yanında da kesin bir değişim değerine (sıfır) sahip olacaktır. Oysa belirsizlik, iki büyüklüğe de, %0 ve %100 dışındaki tüm değerler için izin veriyordu. Bu sebeple, alanın değerinde, bir ölçüde belirsizlik, yani \'\'kuantum dalgalanması\'\' olmalıdır.

Dalgalanmayı soyut biçimde, bu şekilde özetleyebiliyoruz. Ancak tabii ki de durumu somutlaştırmamız gerekiyor. Dalgalanma olgusu esasen, daha önceki yazılarımızı takip etmiş olanlarımızın pek de yabancılık duymayacağı, \'\'parçacık çiftleri\'\'nin oluşup kaybolması durumuyla özdeştir. Evet, Feynman diyagramlarının bazılarında olduğu gibi, bir noktada etkileşen ve ayrılan parçacıklardan bahsediyoruz. Bir parçacık çiftinin bir süre için birlikte ortaya çıkıp sonra yeniden bir araya gelerek birbirlerini \'\'yok etmeleri\'\' olarak düşünülebileceğimiz bu dalgalanmalar, elektromanyetik alanın taşıyıcı parçacığı olan fotonlar gibi, boyutsuz parçacıklarla beraber meydana gelir. Proton ya da nötron gibi gerçek parçacıkların aksine, parçacık dedektörlerince algılanamayan bu parçacıklar, buna rağmen etkilerini, atomun çekirdeği etrafındaki elektron orbitallerindeki (yörüngelerindeki) ufak çaplı enerji değişimleri sırasında gösterirler. Detaya inmeye şimdilik gerek yok. Buraya kadarki olay örgüsünden anlamamız gereken, boş uzayın, yukarıda açıkladığımız belirsizlik ilkesi gereği, kuantum dalgalanmalarına sahne olduğudur. Bu dalgalanmalar her yerde ve her zaman oluşup kayboluyor; tıpkı sıcak bir yaz gününde, yakamozlardan gözümüze çarpan parlak dalgalar gibi. Deniz yüzeyine tepeden baktığımızı hayal ettiğimizde, yüzeyin pürüzlülüğünün, deniz dalgalarından kaynaklandığını anlamamız uzun sürmez. Şimdi bu zemine, dikdörtgen formundaki bir düzlemi oturttuğumuzu varsayalım. Şu durumda dalgalar, denize oturttuğumuz düzlemin -önce üstüne, sonra altına- diye devam eden hareketlerini sürdüreceklerdir. Bir anlamda denize oturttuğumuz düzlem, bu dalgaların \'\'ortalama profili\'\'dir. Belirli bir anda, düzlemin üzerinde kalan dalgalar, tek tek (+1) değerini alırken, düzlemin altında kalan dalgalar, tek tek (-1) değerini alır. Ne ilginç ve ne zariftir ki, tüm bu dalgaların toplamı, bize çok da yabancı olmadığımız 0\'ı verir.

parçacığın pozisyonunun belirsizliği x parçacığın hızının belirsizliği x parçacığın kütlesi > planck sabiti

Yukarıdaki formülizasyona dikkatlice bakalım. Kendisi, esasında, belirsizlik ilkesinden başkası değil. Werner Heisenberg\'in ortaya koyduğu bu ilkeye yeniden göz atmak istersek, parçacığın pozisyonunun belirsizliği çarpı hızının belirsizliği çarpı kütlesi, daima belirli bir nicelikten fazla olmalıdır. Bu belirli nicelikse, bir parçacığın enerjisinin frekansına oranı olan Planck sabitidir. Eğer siz, parçacığın pozisyonundaki belirsizliği 2 katına çıkarırsanız, hızındaki belirsizliğini yarıya indirmelisiniz demektir. Bunun yanında, eşitsizliğin en sağındaki \'\'parçacığın kütlesi\'\' ne kadar büyük olursa, eşitsizliğin sol tarafının geri kalanını oluşturan iki belirsizlik de o kadar az olmak zorundadır. Bu bize biraz tanıdık gelmiş olmalı: Ay\'dan Dünya\'mıza bakan hiçbir astronot, Dünya\'nın kaybolup yeniden oluştuğuna rastlamamıştır. Zira kütle çok yüksektir, dolayısıyla belirsizlikler çok çok düşüktür. Evren, bu formülizasyon üzerinde yapacağınız herhangi bir hamleye karşı, eşitsizliği yeniden sağlamak adına, başka bir hamleyle size cevap verir.


Evren Nedensel mi, Belirsiz mi?

Bir voleybolcunun topa hangi açıyla vurduğunu bilmeniz, topun tam olarak nereye düşeceğini bilmenize yeter mi? Görünüşe göre, başka unsurlar da söz konusu: voleybolcunun topa uyguladığı kuvvet ve havadaki moleküllerin oluşturacağı ufak çaplı sürtünme kuvveti gibi. Bütün bu verilerin ve daha fazlasının bize sağlandığını düşünelim. Yani voleybolcunun topa vuruşu sırasındaki tüm veri setleri elimizde ve biz, bu verilerle hesaplamalar yapabiliriz. Şu durumda topun düşeceği noktayı belirlememizi engelleyen bir şey yok gibi görünüyor. işte bu, bize belirli bir durumu işaret etmektedir: belirli bir andaki belirli verilerden hareketle, sonraki herhangi belirli bir anda, belirli bir durumu öngörmemiz durumu.

19. yüzyıl\'ın başlarında, Simon Laplace adlı bir Fransız fizikçisi, gayet cüretkâr bir biçimde,evrenin herhangi bir anındaki veri setleri elimizdeyse, evrende olabileceklerle ilgili keskin tahminlerde bulunmamızı sağlayacak bir bilimsel yasalar dizisinin olduğunu belirtiyordu. \'\'Cüretkâr\'\' nitelemesi, burada olumsuz bir anlam kazanmamalıdır; belki gelecekte de belirsizlik ilkesini ortaya koyan Werner Heisenberg\'ün görüşleri oldukça cüretkâr görülecektir, ancak bu olasılığı Söz konusu yasalar için gereken tek veri seti, evrenimizin herhangi bir andaki eksiksiz durumudur. Başka bir deyişle gerekli olan, evrendeki tüm parçacıkların, o anki konum ve hız bilgilerinin verileridir. işte Laplace burada, bu verilere sahip olduğumuzda, evrenin, zaman içerisindeki herhangi bir noktadaki durumunu hesaplayabileceğimizi söylüyordu.

Astronomların, gezegenlerin hareketlerini, gelecekteki konumlarını ve tutulma tarihlerini hesaplayabilmesi, esasında Lalplace\'ı biraz haklı çıkarıyor gibi. Ancak 19. yüzyıl\'ın başları da, henüz \'\'herkesin konuşmadığı\'\' tarihlerdi. Daha Werner Heisenberg, Erwin Schrödinger, Paul Dirac, Stephen Hawking gibi bilim insanlarının söz hakları, olduğu gibi duruyordu. Bir önceki başlık altında, hiçbir astronomun, Dünya\'yı kaybolup yeniden ortaya çıkarken gözlemediğinden bahsetmiştik. Burada da bu örnek geçerlidir; Laplace, belli sınırlar dahilinde haklıdır. Ancak evrenin kendisine sıra geldiğinde, söylenmesi gereken herşeyin henüz söylenmediğini belirtmeliyiz. Evrenin kendisi, bir gezegenle karşılaştırılamayacağı gibi, Laplace\'ın savunduğu kadar da belirli değildir. Evrendeki tüm parçacıkların, tüm fiziksel özelliklerinin belirli bir anda bilinmesi, Belirsizlik ilkesi uyarınca, olanaksızdır. Doğa yasaları, bizlerin, evrenin geleceğini belirli formüllere dayanarak hesaplaması girişimine engel teşkil eder. Elbette \'\'yukarıdan birileri\'\' bizleri engellemez; ancak evren bünyesindeki belirsizlik, kendisini, ortaya çıkıp tekrar yok olan parçacıklarla gösterir ve bu parçacıklar, daha önce de belirttiğimiz gibi, evrenin her noktasını doldururlar.

Bu noktada Laplace\'ın determinizmi, yani nedenselciliği, iki açıdan eksikti: öncelikle evrenin ilk durumunu belirtmiyordu. ikincil olarak, yasaların nasıl seçilmesi gerektiğini söylemiyordu; diğer bir deyişle, bu yasaları seçen bir tanrıyı, hipotezine dahil ediyordu. Tüm bunları yeniden düzenleyip anlatmak gerekirse, tanrı, Laplace\'a göre, evreni bir kere yaratmış ve \'\'gerisine karışmamıştı\'\'. Ne var ki tanrı, artık 19. yüzyıl fiziğinde anlaşılamayan olgularla sınırlanıyordu. Bu, determinizmin, krallığını tehlikede hisseden bir kralın, vergiye bağlanmayı kabul etmesi gibi bir şeydi.

Kaynaklar ve ileri Okuma:
http://assa.saao.ac.za/fe...sUncertaintyPrinciple.pdf
http://hal.inria.fr/docs/00/14/17/19/PDF/MecaQua.pdf
http://universe-review.ca/R03-01-quantumflu.htm
http://www.math.uwaterloo.ca/~akempf/sakharov.pdf

dünya pi günü

görsel

görüntü, televizyonda gördüğümüz parazitlenmeyi andırıyor olabilir; ancak aslında bir irrasyonel sayı olan ve hepimizin okuldan aklında kalan az sayıda şeyden biri olan pi sayısı\'nın ilk 4.000.000 basamağının bir gösterimi!

pi sayısı, hepimizin bildiği gibi 3.1415 diye başladıktan sonra, kelimenin tam anlamıyla sonsuza kadar devam ediyor! pi\'nin tüm basamaklarını ortaya çıkarmak için süperbilgisayarlar kullanılıyor; ancak yıllardır çalışan bu bilgisayarlar bile son haneye halen ulaşamadı!

ilk olarak 1949 yılında john von neumann ve ekip arkadaşları, ENIAC isimli bilgisayarı kullanarak pi\'nin ilk 2037 basamağını ortaya çıkardılar. O zamandan beri çalışan birçok bilgisayar sayesinde, ilk 1.000.000 basamağı 1973 senesinde keşfettik. 17 Ekim 2011 senesinde, Shigeru Kondo, tam 371 günlük süperbilgisayar hesaplaması sonucunda Pi\'nin ilk 10.000.000.000.000 basamağını açığa çıkardı!

Yukarıdaki görselde, her bir ekran pikseli bir renge karşılık geliyor ve her bir renk de, 0\'dan 9\'a kadar bir sayıya denk geliyor. Dolayısıyla ekranda gördüğünüz 4 milyon adet renk ve piksel, Pi\'nin ilk 4 milyon basamağına denk geliyor. Görsel, TWO-N stüdyoları tarafından hazırlanmış.

Meraklısına, bu 4 milyon basamağı gruplar halinde görmek için özel bir program da hazırlanmış.
http://two-n.com/pi/ sitesinden her basamağı inceleme şansınız bulunuyor.

Sonsuzlukla eşdeğer görülen Dünya Pi Günü\'nüz kutlu olsun!

üniversite kongresi

--spoiler--
Gençlik sözünü söylüyor:

ÜNiVERSiTE KONGRESi'ne katılan kulüp ve topluluk sayısı her geçen gün artıyor. 25 Şubat'ta 121 kulübün imzasıyla yola çıkan kongremizin şu anki imzacı sayısı 180'in üzerinde....

Üniversite Kongresi, Türkiye'nin dört bir yanından gelen delegelerin katılımıyla yarın ODTÜ'de gerçekleşecek!
--spoiler--

üniversite kongresi

yarın istanbul üniversitesi avcılar kampüsünde kongreye delege seçmek ve ön tartışma yapmak için saat 15:00da menza'da toplanılacaktır. katılmak isteyenler olursa diye...

kurtuluşun şifresi türk milleti

adamlar reklamın anasını s*kmişler lan dedirten videodur. bizim koyunlar izlemeye ve izletmeye devam ededursun anadolu hayat emeklilik paranın amına koysun.

(bkz: Aldatılan Genç Kızın intikamı)

(bkz: gittigidiyorun akıl almaz reklam kampanyası)